Rıza Akpolat’ın tutuklanması muhalefetsiz bir Türkiye’nin habercisi mi?


 Mehmet Ali Birand bundan 12 yıl önce 17 Ocak 2013 tarihinde yaşamını yitirdi. Türkiye’nin duayen gazetecilerinden birisiydi. Öyle ki bugün dahi YouTube üzerinden yayınlanan 32.Gün belgeselleri izleniyor, beğeniliyor, yorum alıyor. Şüphesiz Birand bugün yaşasaydı ve AK Parti’nin bir belgeselini hazırlayacak olsaydı 31 Mart 2024 tarihini yüzde 100 alırdı çünkü bu tarih hem muhalefette hem de iktidarda birçok kırılmalara, yeni yollara, eski dostlukların yeniden canlanmasına, eski “düşmanların” yeniden “dost” olmasına önayak oldu.

31 Mart 2024 bununla da kalmadı. Seçilmiş belediye başkanlarından kimine tekliflerin iletilmesine neden olurken kimine de kelepçeyi taktırdı. Bu kelepçe takılanlardan sonuncusu da Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat oldu. Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanmasıyla ilgili olarak hafta boyunca hem birçok haberi okudum hem bakabildiğim kadar sosyal medyada paylaşılanlara baktım hem de kim ne söyleyecek diye kulak kabarttım. Bakınız. Sözcü’de Türker Ertürk’ün dedikleri dikkatimi çekti. 16 Ocak’ta YouTube’da yayınlanan videoda Akpolat hakkında bir takım usulsüzlük iddialarını duyduğunu söyledi. Ertürk’ün dediği doğru veya yanlış. Bunu bilemem. Ama şu var: CHP bu adamı hiç mi araştırmadı? Ne yaptı ne yapmadı diye hiç mi bakmadı? Mal varlığı ne kadar arttı ya da azaldı diye sorgulamak akıllarına hiç mi 0 gelmedi? İddialar doğru olsa bile kantarın ayarı bir kere bozuldu ve siz bozuk olan kantardan doğru sonuç vermesini bekleyemezsiniz. Bugün Akpolat’ın tutuklanmasına toplumun bir bölümü ikna olsa da büyük bölümü yargıya güven duymadığı için ikna edilemiyor.

Bakınız.

Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklandığında da aynısını yazmıştım; “Bu iş siyaseten yapılan bir hamle” diye. Yine aynı noktadayım bunlar siyasi hamleler. Bunlar muhalefeti dizayn etme hamleleri. Ama muhalefet o kadar pasif kalıyor, içerideki “savaşı” halledemiyor ki ister istemez bu tür “tuzaklara” geliyor. Emin olun gelecek de. Bakınız. Sayın Akpolat tutuklandığı gün CHP’li belediye başkanlarının sosyal medyadaki paylaşımlarına baktım ve şu dikkatimi çekti: Afyon’dan Aydın’a, Ankara’dan Antalya’ya, Muğla’dan Eskişehir’e kadar belediye başkanlarından tek satır paylaşım yoktu. Onu geçtim Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin gibi isimler Rıza Akpolat’ın arkasında duramadılar. Amiyane bir tabirle CHP kendi içinde Rıza Akpolat’ı dövdü. İçerideki “Fransızlar” yine ortaya çıktı. Bakınız. Suçluyu savunmak değil mesele. Mesele, bu partinin içindeki çatışma ve çıkar ilişkileri. Rıza Akpolat Kemal Bey döneminde aday oldu. Son kurultayda kendisi genel başkan olsaydı ve Rıza Bey de Kılıçdaroğlu’na destek verseydi Akpolat yeniden aday olacak mıydı? Bugün Kılıçdaroğlu’na destek verenler Rıza Bey’in başına bu durum geldiğinde arkasında durmayacak mıydı?  İYİ Parti’den, DEVA’dan eski muhalif yeni “ortak” DEM Parti’den, Gelecek Partisi’den kim hangi tepkiyi verdi?

Dikkat ediniz.

Akın Gürlek’in İstanbul’da başsavcı yapılması boşa yapılmış bir hamle değil. Zira kendisi kamuoyunda uzun zaman tartışılan hemen her davanın aranan adamı. Sözcü’den Canan Kaftancıoğlu’na, Selahattin Demirtaş’tan Hrant Dink davasına, Enis Berberoğlu’ndan Türk Tabip Odası Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya, Can Dündar’dan Ahmet Özer’e, Özlem Gürses’den Rıza Akpolat’a ve İstanbul Barosu’na kadar hep aynı isim var: Akın Gürlek.

Yukarıda ismi geçenler Türk siyasetinin, Türk basının ve meslek odalarının aktörleri. Üstelik hepsinin de kamuoyunda sevin veya sevmeyin ağırlığı var. Sebebine gelirsek: görünüyor ki, hükümet Türkiye’de muhalefetsiz bir siyasetin adımlarını atıyor. Bunu yargıyla yapıyor. Susturarak ve sindirerek. Yol haritaları belirleniyor ve bunlar uygulamaya konuluyor.

Daha da açayım. Örneğin; DEM Parti. İlk adımı Devlet Bahçeli attı, mecliste tokalaştı, Abdullah Öcalan’ı işaret etti. Daha sonra Ahmet Türk için önce kayyum atandı sonra hakkında hiçbir işlem yapılmadan İmralı’ya giden heyetin içinde yer alması sağlandı. DEM Parti’nin elindeki yüzde 9-10 puanlık oranın iktidar bloğuna kayması için yeni yollar çizildi.

Bir diğer mesele CHP. Parti içerisinde sosyal demokratlar, ulusalcılar, milliyetçiler, sol kimlikte bulunanlar hepsi bir figür ama bunlar dağınıklık içindeler. Yerel seçimlerden bir başarıyla çıkmış olsa da dağınık durumdaki halinden asla taviz vermeyen CHP’yi 4-5 farklı bloktan bölmenin adımları atılıyor. Siyaseten gücünü yitirmiş İYİ Parti’yi, akıllarda her gün soru işaretlerine neden olan DEVA’yı, Gelecek Partisi’ni, yüzde 1 oyu olan Saadet’i ve Demokrat Parti’yi söylemiyorum bile…

Burası işin siyasi partiler üzerindeki kısmı ayrı bir kısım da odalara ve sivil toplum kuruluşlarına gelecek. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın terör soruşturması başlattığı İstanbul Barosu ortada. Baro 23 Şubat’ta olağanüstü seçim kararı aldı.

Bakınız.

Demek ve anlatmak istediğim bu iş sadece siyasilerle kalmayacak. İstanbul Barosu bitecek kim bilir sıra belki de İstanbul Tabip Odası’na veya İstanbul Mimarlar Odası’na ya da başka bir meslek kuruluşuna veya sendikaya, bir odaya gelecek. Sıranın kimde olduğunu ve ne yaşanacağını bilmiyoruz. Hangi gazetecinin nerede ve ne şekilde göz altına alınacağı belli değil. Sonuca geleyim. İktidar muhalefetin olmadığı bir Türkiye’nin ilk adımlarını yavaş yavaş atıyor. Dediğim gibi bunun devamı gelecek. Ya bu “karanlıktan” herkes çıkacak ya da herkes “mahkûm” olacak.

Daha yeni Daha eski