Ahmet Özer meselesine birkaç yönden bakmak

Haftada bir kez yazı yazdığım için zaman zaman konular Türkiye’nin yoğun, sert ve savurucu gündeminde araya kaynıyor. Bu duruma çoğu zaman üzülüyor olsam da ilk kez bir hafta beklemenin ekmeğini yedim. Ahmet Özer meselesinden söz ediyorum. Şimdiden diyeyim her ne kadar kısa tutmayı düşünsem de uzun bir yazı olabilir. Konu başlıklarına bölerek yazacağımı ancak yine de sıkılıp bırakmak isterseniz anlayabileceğimi söyleyeyim.

Ahmet Özer’in neden tutuklandığını, zamanlamanın çoğu kişi için manidar olsa da aslında çok mantıklı olduğunu, AK Parti ve MHP’nin siyasi yönden hukuku da kullanarak aslında zekice bir hamle yaptığını ve Özer’in özellikle seçildiğini anlatmaya çalışacağım.

Başlayayım.

Madem suçluydu nasıl aday oldu?

Prof. Dr. Ahmet Özer yerel seçimlerden önce Türkiye’deki üniversitelerde akademisyenlik yapmış bir isim. Yani devlet memuru. Bunu neden dediğimi açmalıyım. Sadece devlet memuru değil, bugün istisnasız herkesten bir işe başvuruda ilk istenen evrak sabıka kaydı. Kişinin suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğunu eğer suçu varsa bunun ne olduğunu gösteren Adalet Bakanlığı’ndan onaylı resmi evrak! Burası önemli. Zira bakanlık tarafından verilen yani bakanlığın takibinde olan bir dosya bu. Üstelik sadece Adalet Bakanlığı’nın değil, İçişleri Bakanlığı’nın da bildiği, onayladığı ve üzerinde kesin sonuca vardığı bir evraktan söz ediyoruz. Özer yıllarca akademide görev yaptığına göre, öyle görünüyor ki yüz kızartıcı tek bir suçu dahi yok. Siz aslında okuyan ve bunun sonucunda da bir başarı elde eden kişiye devlet olarak yapmanız gerekeni yapıp ödülünü veriyorsunuz. Kendisi bu süre içerisinde GAP’tan Kürt sorununa, göçten kentleşmeye kadar birçok konuda irili ufaklı bilimsel çalışmalar yapmış akademisyen. Sadece bu da değil 30’u aşkın kitap yazmış, yazdığı kitaplar yayınlanmış, satılmış, satılan kitaptan da vergi alınmış bir kişiden söz ediyoruz. Kısacası devlet kademelerine göre, her şey yasal. Akademik çalışmalarından sonra Ekrem İmamoğlu’nun bir dönem danışmanlığını yapmış bir kişi Özer. Türkiye’nin getirdiği süreç sonucunda da Esenyurt’a CHP’den belediye başkanı olmuş. Yine sabıka kaydı istenmiş, YSK onay vermiş, devletin resmi organlarında adaylığına dair en ufak sorun görülmemiş. Yani çözüm sürecinden sonra aday olan bir kişiye devletin tüm organları diyor ki, “Sen aday olabilirsin” aradan aylar geçiyor ve bir sabah aynı devlet organları ilk başta tüm organlarıyla onay verdiği kişiye “Biz senin durumunu fark etmedik ve seni cezalandırıyoruz” diyor. Özer için madem ki, çözüm sürecinde ortaya konanlar bu suç için yeterliydi neden ve kim tarafından adaylığına onay verildi? Nasıl akademik çalışmalarına devam etti, kitapları nasıl yayınlandı?

Özer neden seçildi?

Ahmet Özer’in durumunda yaşananlar gösteriyor ki, bu tablo tepeden tırnağa hukuki değil, siyasi. Nedenini anlatayım. Bakınız hem genel hem de yerel seçimler gösteriyor ki, AK Parti’de uzun yıllardır süre gelen erimenin ve hatta dağılmanın artık sonu yaklaşıyor. Genel seçimlerde elde edilen zafer, yerel seçimlerde yerini ciddi bir yenilgiye bıraktı. Kaldı ki alınan yenilgi sadece illeri veya ilçeleri kaybettirmekle kalmadı, AK Parti’yi de ikinci parti yaptı. Bunu yaşayan Erdoğan şunu da biliyor ki, kendisi aday olmazsa kayıp kesin. Eğer kendisi aday olursa da karşısına çıkan bir Ekrem İmamoğlu başını kimsenin ağrıtmadığı kadar ağrıtır. Zira Erdoğan karşısındaki kişiye yani İmamoğlu’na baktığında aslında kendisini görüyor. Tıpkı onun gibi İstanbul’da başladı, tıpkı onun gibi Karadenizli, tıpkı onun gibi insanları etkilemeyi bir şekilde başarıyor. Erdoğan veya kurmayları bunun farkında olacaklar ki, bir çözüm arayışında. Bunu yargıyı kullanarak ya kendi üzerinden ya da Ahmet Özer gibi isimlerin üzerinden yürütüyor. Nasılını yazayım. Ahmet Özer Van doğumlu bir isim. Yani Kürt kimlikli bir kişi. Kürt seçmenin İstanbul’da en yoğun yaşadığı ilçenin belediye başkanı. Aynı Özer, İmamoğlu’nun da danışmanlığını yapmış bir kişi. Kısacası bugün Türkiye’de istisnasız Kürt seçmenin en fazla oyunu alabilecek bir kişiye, İmamoğlu’na tam da yeni bir “açılım süreci” başlarken devre dışı bırakma çabası. Her ne kadar hukuki anlamda Özer’in tutuklanması yanlış olsa da AK Parti ve MHP kanadından bakıldığında doğru adım.

Zamanlama manidar(!)

Bu sözü özellikle Özer’in tutuklanmasından sonra çok duydum ama hiçbir şekilde katılmadım. Zira ben zamanlamanın doğru ve anlaşılabilir olduğunu söyledim. Bakınız. Anayasayı değiştirmek için adımlar atan AK Parti-MHP ortaklığı ne CHP ne de İYİ Parti’den istediğini alamadı. Kaldı ki özellikle CHP’nin atacağı bir adım bütün süreci değiştirmek için fazlasıyla yeterliydi ama olmadı. Her ne kadar sayısal anlamda az olsa da psikolojik yönden İYİ Parti’den alınacak bir destek tüm süreci değiştirmek için yeterli gelebilirdi ama tutmadı. İki partide de istediğini alamayan AK Parti-MHP kanadı çareyi bu kez kapatılsın dediği DEM Parti’de aramaya başladı. Kürt sorunu üzerinden konuya yaklaştı ve bunu yaparken de MHP adım attı. Zira Erdoğan’ın veya AK Parti’nin Kürt sorununa dair vereceği mesaj bir Bahçeli etkisi yaratmazdı. Süreç içerisinde oluşan tablo, yeni adımların habercisi olacağını gösterirken; Ekrem İmamoğlu gibi önemli bir potansiyelin geri bırakılmasını da kuşkusuz isterdi. Yukarıda da dediğimi gibi her ne kadar Erdoğan doğrudan hedef almasa da İmamoğlu en büyük rakibi. Tam da yeni bir süreç için atılan adımların oluştuğu günlerde yapılan bu hamle Kürt halkına yeni bir yol haritası çizmek.

Özer’in tutuklanması: CHP’yi içten “fethetme” çabası!

Ahmet Özer’in tutuklanması sadece DEM Parti’nin oyu, anayasa değişikliğiyle değil, aynı zamanda CHP’de bir yıldır devam eden çatlak seslerin sesini artırmak, milliyetçilik duyguları ağır basanlarla İmamoğlu cephesinin arasını açmak, partiyi yalnızlaştırmak hatta yüzde 20’nin de altına indirmek. Son yapılan kurultaydan beri gazeteciler, siyasal iletişimciler, akademisyenler ve vatandaşlar kadar Erdoğan da Bahçeli de CHP’de yaşanan gelişmeleri takip ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun güvenlikleriyle ilgili yaşananlar, verilen demeçler, kapalı kapılar ardından yaşananları en az bizim kadar onlar da izliyor ve zaten bir ileri iki geri giden bir partiyi çıkmazlığın içerisine sokarak yeniden iktidar olmanın hesaplarını yapıyor. Zira Mansur Yavaş, Burcu Köksal, Tanju Özcan gibi milliyetçilik yönleriyle öne çıkan isimlerle genel merkez arasında yeni bir krizi yaratma çabası var. Nitekim bu çaba sonuç vermiş gibi görünüyor. Özellikle milliyetçi tabandan gelen bir ismin Erdoğan’ın veya başka bir adayın karşısına çıkması suyun rengini değiştirmek için yeterli gelir.

Sonuç

Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin kazanmak için her yolu mübah sayarak attığı adımlar, belirlediği gündem Türkiye’yi belki dönüşü olmayan bir yola götürüyor. Son derece hassas ve amiyane bir tabirle damdan düşer gibi yapılan hamlelere karşı başta CHP’nin ve muhalefetin son derece cılız siyasetinin etkisi büyük oluyor. Özer’in tutuklanmasında bile beklentinin altında kalan bir CHP gelecek adına neler yapacak bilmiyorum ama şunları biliyorum: Bir Özer İmamoğlu’na yakın olmasaydı tutuklanmayacaktı. İkincisi de ne olursa olsun kaybeden Esenyurt oldu, kaybeden demokrasi oldu, kaybeden milli irade oldu. Kısacası kaybeden Türkiye oldu ama kimse kazanmadı.

Daha yeni Daha eski