En son ne zaman yazı yazdığımı hatırlamadığım için dönüp geçenlerde tekrar baktım neyi hangi gün yazdığıma. Meclisteki kavgayı, daha doğrusu darp olayını yazmışım. O günden berri belirli aralıklarla yapılan İstanbul yolcuklarına haberler de eklenince süreç bugüne uzadı. Yapılacak işler, halledilmesi gereken meseleler varken bugüne kadar geldik. Baştan diyeyim eğer bir sorun olmazsa artık 20 Haziran'a kadar fırsat bulduğum her zaman diliminde yazacağım.
Yazmak için konu aramaya başladığımda son günlerde aklımda ne yazsam sorusu vardı. Bir yanda ekonomideki gelişmeler, siyasetin sıcak gündemi, Galatasaray yöneticilerinin inanılmaz ama gerçek olan skandalları… Konu çok. E, bir de Narin var. Yazmadım. Yazmayacağım. Düşünmüyorum da. Çünkü bugüne kadar ben çok yazdım, çok söyledim, çok paylaştım. Unutuyoruz, hatırlamıyoruz. Çorlu’yu, Aladağ’ı, Soma'yı, Ankara Garı’nı, Beşiktaş saldırısını… Sadece bunları değil. Çocuk ölümlerini, cinayetleri, tacizi, tecavüzü… “Balık hafızalı” bir topluluğa bunları anlatmak kolay olmuyor. Balık hafızalı kelimesini hakaret olarak değerlendirmeyiniz. Unutmak ve yaşama devam etmek önemli ama sandık günü geldiğinde bunu hatırlamak değerli…
Ben yazıma geleyim. Şehit polis memuru Şeyda Yılmaz.
Diyebilirsiniz bu da unutulacak, bu da konuşulmayacak,
bunun da sandıkta hesabı görülmeyecek. Doğru. Ama yine de yazmaya değer kısım
var. Önce şunu sorayım Yılmaz’ı kim şehit etti? Evet, kurşunu belki bir kişi
sıktı ama Şeyda’yı bir yargı şehit etti.
Bakınız.
26 suç kaydı olan 19 yaşındaki bir kişiden bahsediyoruz.
İçinde yok yok. Taciz, uyuşturucu, kasten yaralama, mala zarar verme, hırsızlık…
Dedim ya, yok yok. Böyle bir kişiyi bu yargı nasıl serbest bırakır diye düşünmeden
kimse geri duramadı. İnanılır, akıl alır gibi bir durum değil. Bu soruya yanıt
ararken cevabı Barış Pehlivan’ın “Size bunları anlatmıyorlar” başlıklı
köşe yazısında buldum. Pehlivan diyor ki, cezaevlerinin kapasitesinden kat kat
fazla insan cezaevinde yatıyor.
İçinde akademisyeni, gazetecisi, siyasi tutuklusu da
var; katili, tecavüzcüsü, suç örgütü lideri, hırsızı da var. O yazıyı okuyunca kanım
dondu. Cezaevlerini boşaltmak için gazeteciyi, akademisyeni, siyasi tutukluyu
çıkarmak yerine azılı suçluları çıkartıyorlar. Dönüp okuyunuz lütfen neler
yazdığını.
Bakınız.
Sadece o yazı bile yargının kimlerin elinde oyuncak
olduğunu gösteriyor. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, 40 yılla yargılanan 9
ayda çıkıyor, bir röportajda konuştu diye insanlar cezaevine gönderiliyor.
Gazetecilerin, akademisyenlerin, kimi sivil toplum örgütleri başkanın veya
üyelerinin, siyasilerin tepesinde Demoklas’in kılıcı gibi yargı bekliyor. Üst mahkemenin
verdiği kararı alt mahkeme bozabiliyor, isteyen istediği gibi at koşturuyor. Uzatmadan
bitireyim. Şehit polis memuru Şeyda Yılmaz’ı belki Yunus Emre Geçti vurdu ama o
polisi Geçti şehit etmedi.