Yıl, 6 Mayıs 1758.
Sanayi Devrimi’nin başlamasına iki yıl kala dünyaya
geldi, 5 çocuklu ailenin en büyüğü oydu. Paris’teki Collège d'Arras ve Collège
Louis-le-Grand'da hukuk eğitimi aldıktan sonra avukat oldu.
Psikoposluk ve yargıç gibi görevler yaptı. 1789’da
Üçüncü Meclis’te meclise girdi ve kısa sürede “demokratların” önde gelen
isimlerinden birisi oldu. Beyaz olmayanlara, Yahudilere oy hakkını istedi,
köleliğe ve ölüm cezasına karşı geldi. Sansürcü oy hakkına karşı eşit hakları
savundu.
10 Ağustos 1972 Ayaklanması olarak bilinen Paris’teki
silahlı devrimcilerin monarşiye karşı çatışmasına destek verdi. Saldırıya
uğradı, izole edildi.
Maximilien Robespierre’dan bahsediyorum. 5 Mayıs
1789’da başlayan ve 9 Kasım 1799’da sona eren Fransız İhtilali’nin önde gelen
isimlerindendi. O ihtilal sonucunda dünya artık mutlak monarşiye, otokrasiye
son veren tek ve temel gücün halk olduğuna karar veren demokrasinin ilk ve en
büyük adımını attı. Fransız İhtilali’ni basit bir mücadele görmek büyük
haksızlık.
Fransız İhtilali bir halk hareketiydi, öyle başladı ve
bu şekilde ilerledi. Halk tarafından benimsendi. Fransa’daki halk hareketinde
demokrasi tepeden tabana değil; tabandan tepeye yayıldı. Demokrasiyle böyle
tanıştı. Ama asıl mesele kültürde. Demokrasideki kültürden bahsediyorum. Sandıktan
ibaret olmayan, akılcı, çağdaş ve laik bir kültür yapılaşmasından. Avrupa Rönesans
ve Reformla bunların adımlarını attı. Bunun son durağı demokrasi oldu.
Bunları neden yazdım anlatayım. Lafı meclisteki
kavgaya getireceğim.
Ne alakası var
demeyin!
Bakınız. Az önce de yazdım. Tabandan tepeye yayılan
bir halk hareketi Fransız İhtilali yani Türkiye gibi bir savaşın ortasında ilan
edilmiş yönetim biçimi değil. Lafım cumhuriyete veya kurucusuna değil.
Demek istediğimi daha da açayım.
Tepeden tavana yayılmış sonunda salt demokrasi için
verilmiş bir mücadele uğruna yönetilmek başka Türkiye gibi savaş ortasında
okuma oranı, yazma oranı az olan bir ülkeye böylesine bir yönetimi getirmek
bambaşka.
Düşünün o dönemi. Bitik ve bitik olduğu gibi iki büyük
savaşın içinden çıkmış bir topluma siz demokrasiyi anlatmaya kalkarsanız zorlanırsınız
öyle de oldu. Zorlandılar. İlk denemede başaramadılar. Anca Atatürk öldükten
sonra “demokrasi” sağlandı.
Cumhuriyet belki tarih itibariyle 100 yıllık ama
kültürü, bilgisi, demokrasiden sağladığı birikimi hepsinde çok ama çok geride. Çok
geride olduğu için de zaten tepeye bakıyor. Ne yapıyor, ne söylüyor, kime nasıl
davranıyor diye mercek altına alıyor ve iyi de olsa kötü de olsa misliyle bunu
yapıyor.
Bakınız.
Meclisteki kavgayı düşünün. Bir kişi geliyor, vuruyor
ve gidiyor sonra da tebrik mesajları ardı ardına geliyor. Türkiye’de bunu
yaparsanız bunun karşılığı halkta da farklı algılanır. Zaten öyle olmadı mı?
Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener gibi isimler saldırılara uğramadı mı? Onlara
saldıranlara ne oldu peki? Aldıkları cezalar ortada…
Böyle olmaz.
Olmamalı.
Böyle yaparsanız bu ülkede şiddeti ve öfkeyi dizginleyemezsiniz
neyi ekerseniz onu fazlasıyla biçersiniz.