MHP lideri mecliste bir konuştu, pir konuştu. Türkiye’nin tüm gündemini değiştirdi. Bir “milliyetçi” partiden gelen açıklama iktidar kanadında da muhalefet kanadında da şaşkınlık yarattı. Abdullah Öcalan için Bahçeli’nin kurduğu ifadeler herkesi ters köşe yaptı. Öyle ki hükümete yakınlığıyla bilinen gazeteler bile artık korkudan mı yoksa şaşkınlıktan mı veya İletişim Başkanlığı’ndan telefon gelmemesinden mi bilmem ama Bahçeli’nin sözlerini öne çıkart(a)madı.
Devlet Bahçeli’nin yaptığı bu çıkışın nasıl
yorumlandığını yazacağım ama önce sürece bir dönelim. Ne yaşandı, buraya nasıl
gelindi ona bir bakmakta fayda var. Bakınız. DEM Parti kapatılsın, siyasileri
tutuklansın diyen ve bu yüzden her gün Anayasa Mahkemesi’ni hedefe koyan ve o
kadar ki, AYM’nin kapatılmasını dahi teklif eden Devlet Bahçeli, TBMM’de DEM
Partililerin elini sıktı. Bahçeli bunu yaptıktan sonra da “Uzattığım el milli
birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır” dedi. Bunlar yaşandıktan sonra karşılıklı
açıklamalar gelmeye başladığında herkes şunu sordu: “Yeni çözüm süreci kapıda
mı?” Akademisyeni, siyasetçisi, gazetecisi, kanaat önderi, siyasal iletişimcisi
bu soruya yanıt arayıp, satır aralarını çözmeye çalışırken, Devlet Bahçeli 22
Ekim Salı günü yapılan meclis toplantısında çıktı “Şayet terörist başının (Abdullah
Öcalan) tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında
konuşsun” dedi.
Sonda diyeceğimi şimdi yazmayalım. Neresinden tutsanız
samimiyetsizlik, neresinden baksanız sandık siyaseti. Ne Bahçeli’nin ne Erdoğan’ın
ne de DEM Parti’nin sorunu çözüme kavuşturmak gibi bir niyeti yok. Bu dün de
böyleydi bugün de.
Eğer bir milliyetçi parti, özellikle de MHP gibi İYİ
Parti gibi Zafer Partisi gibi ya da Yavuz Ağıralioğlu’nun kuracağı parti
beklenen siyasetçilerin bu yöndeki söylemi çok önemli. Çünkü bu partiler milliyetçi
tabana seslenen, milliyetçi tabandan oyunu alan partiler. Ancak bunu nasıl
yaptığınız, bunu yaparken kimi dikkate aldığınız veya bunu yapmak için geçmişte
ne dediğiniz de en az onun kadar önemli. Düne kadar kapatılmasını savunan,
kapatılmadığı için de AYM’yi hedefe koyan, CHP’nin 7.Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’nu sürekli PKK ile yaftalayan bir siyasetçinin bunları söylemesi tutarsız,
samimiyetsiz ve sandık siyasetinden başka bir şey değil.
Neden sandık siyaseti? Erdoğan ile Özel görüşmesini
dün olduğu gibi bugün de destekleyenlerdenim. Gitmeliydi, bu önemliydi. Erdoğan-
Özel görüşmesindeki konu Anayasa değişikliğiydi. O konuşmada CHP Liderinin
destek vermeyeceğini belirtmesi ve İYİ Parti’nin kesin bir dille karşı çıkması Cumhur
İttifakı’nı yeni arayışların içerisine itmek zorunda kaldı. Mecliste grubu İYİ
Parti, CHP ve Gelecek-Saadet Grubundan başka sadece DEM Parti var. CHP’de ve
İYİ Parti’de istediklerini alamayınca DEM Parti’nin kapısını çaldılar. Buna mecburlar
zira istedikleri değişikliği yapamazlarsa veya en azından Erdoğan’ı yeniden
aday yaptırabilecek bir formül üretemezlerse işleri kolay gözükmüyor. Farkında
olacaklar ki, kartları yeniden dağıtmak istiyorlar.
MHP ve Erdoğan’ın Anayasa özelinde yapmayı düşündüğü ve
bunun için de DEM Parti’yi bir çeşit “apart” olarak kullanmak istemesi siyasi
yönden anlaşılabilir. Diyelim ki, DEM Parti istenilen değişikliğe onay verdi
sayısal olarak yeterli olmasa da muhalefete psikolojik anlamda ciddi yara verir.
Sayısal üstünlüğü de Gelecek-Saadet grubundan ve DEVA Partisi’ndeki isimlerden,
bağımsız milletvekillerinden rahatlıkla bulur. Ama atılacak olan adımlar bize
ne getirir ya da bizden bu samimiyetsizlikle neyi götürür onu da yaşayıp göreceğiz.
Devlet Bahçeli’nin samimiyetsiz açıklaması!
MHP lideri mecliste bir konuştu, pir konuştu. Türkiye’nin
tüm gündemini değiştirdi. Bir “milliyetçi” partiden gelen açıklama iktidar
kanadında da muhalefet kanadında da şaşkınlık yarattı. Abdullah Öcalan için
Bahçeli’nin kurduğu ifadeler herkesi ters köşe yaptı. Öyle ki hükümete
yakınlığıyla bilinen gazeteler bile artık korkudan mı yoksa şaşkınlıktan mı veya
İletişim Başkanlığı’ndan telefon gelmemesinden mi bilmem ama Bahçeli’nin sözlerini
öne çıkart(a)madı.
Devlet Bahçeli’nin yaptığı bu çıkışın nasıl
yorumlandığını yazacağım ama önce sürece bir dönelim. Ne yaşandı, buraya nasıl
gelindi ona bir bakmakta fayda var. Bakınız. DEM Parti kapatılsın, siyasileri
tutuklansın diyen ve bu yüzden her gün Anayasa Mahkemesi’ni hedefe koyan ve o
kadar ki, AYM’nin kapatılmasını dahi teklif eden Devlet Bahçeli, TBMM’de DEM
Partililerin elini sıktı. Bahçeli bunu yaptıktan sonra da “Uzattığım el milli
birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır” dedi. Bunlar yaşandıktan sonra karşılıklı
açıklamalar gelmeye başladığında herkes şunu sordu: “Yeni çözüm süreci kapıda
mı?” Akademisyeni, siyasetçisi, gazetecisi, kanaat önderi, siyasal iletişimcisi
bu soruya yanıt arayıp, satır aralarını çözmeye çalışırken, Devlet Bahçeli 22
Ekim Salı günü yapılan meclis toplantısında çıktı “Şayet terörist başının (Abdullah
Öcalan) tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında
konuşsun” dedi.
Sonda diyeceğimi şimdi yazmayalım. Neresinden tutsanız
samimiyetsizlik, neresinden baksanız sandık siyaseti. Ne Bahçeli’nin ne Erdoğan’ın
ne de DEM Parti’nin sorunu çözüme kavuşturmak gibi bir niyeti yok. Bu dün de
böyleydi bugün de.
Eğer bir milliyetçi parti, özellikle de MHP gibi İYİ
Parti gibi Zafer Partisi gibi ya da Yavuz Ağıralioğlu’nun kuracağı parti
beklenen siyasetçilerin bu yöndeki söylemi çok önemli. Çünkü bu partiler milliyetçi
tabana seslenen, milliyetçi tabandan oyunu alan partiler. Ancak bunu nasıl
yaptığınız, bunu yaparken kimi dikkate aldığınız veya bunu yapmak için geçmişte
ne dediğiniz de en az onun kadar önemli. Düne kadar kapatılmasını savunan,
kapatılmadığı için de AYM’yi hedefe koyan, CHP’nin 7.Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’nu sürekli PKK ile yaftalayan bir siyasetçinin bunları söylemesi tutarsız,
samimiyetsiz ve sandık siyasetinden başka bir şey değil.
Neden sandık siyaseti? Erdoğan ile Özel görüşmesini
dün olduğu gibi bugün de destekleyenlerdenim. Gitmeliydi, bu önemliydi. Erdoğan-
Özel görüşmesindeki konu Anayasa değişikliğiydi. O konuşmada CHP Liderinin
destek vermeyeceğini belirtmesi ve İYİ Parti’nin kesin bir dille karşı çıkması Cumhur
İttifakı’nı yeni arayışların içerisine itmek zorunda kaldı. Mecliste grubu İYİ
Parti, CHP ve Gelecek-Saadet Grubundan başka sadece DEM Parti var. CHP’de ve
İYİ Parti’de istediklerini alamayınca DEM Parti’nin kapısını çaldılar. Buna mecburlar
zira istedikleri değişikliği yapamazlarsa veya en azından Erdoğan’ı yeniden
aday yaptırabilecek bir formül üretemezlerse işleri kolay gözükmüyor. Farkında
olacaklar ki, kartları yeniden dağıtmak istiyorlar.
MHP ve Erdoğan’ın Anayasa özelinde yapmayı düşündüğü ve
bunun için de DEM Parti’yi bir çeşit “apart” olarak kullanmak istemesi siyasi
yönden anlaşılabilir. Diyelim ki, DEM Parti istenilen değişikliğe onay verdi
sayısal olarak yeterli olmasa da muhalefete psikolojik anlamda ciddi yara verir.
Sayısal üstünlüğü de Gelecek-Saadet grubundan ve DEVA Partisi’ndeki isimlerden,
bağımsız milletvekillerinden rahatlıkla bulur. Ama atılacak olan adımlar bize
ne getirir ya da bizden bu samimiyetsizlikle neyi götürür onu da yaşayıp göreceğiz.