Aşı’ya olan güvensizliğin bir nedeni de başarısız salgın yönetimi!

 

Covid-19 aşısına duyulan güvensizliğin büyümesinde, politikacıların ve sağlık otoritelerinin ortaya koydukları politika ve uygulamalarının başarısızlığı ve açıklamalarının tutarsızlığının payı da var.



Bu konu üzerine değerli meslektaşım Aziz Muhammet Ulubaş, bu sitede hatırı sayılır sayıda yazı yayınladı. Bu yazıların odak noktası, aşı karşıtlığını körükleyen komplo teorileri ve aşı kampanyaları idi. Covid-19 ile birlikte aşıya duyulan güvensizliğin daha da büyüdüğü yapılan çeşitli çalışmalarla gözlenmekte. Kuşkusuz bunda, virüsün kökenine dair öne sürülen komplo teorilerinin de etkisi var.

Ancak Koronavirüs aşısına yönelik güvensizlikte, politikacıların ve sağlık otoritelerinin salgın sürecinde ortaya koydukları politika ve uygulamalarının başarısız, yaptıkları açıklamaların tutarsız olmasının da payı olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu güvensizliğin, belki de komplo teorileri ya da aşı karşıtı kampanyalardan çok başarısız salgın yönetimi tarafından körüklendiği söylenebilir.

Nitekim ABD’de bulunan Pew Araştırma Merkezi’nin 10 bin katılımcı ile yaptığı yeni bir çalışmada, katılımcıların neredeyse yarısı (%49) onaylanacak olan covid-19 aşısını kesinlikle ya da büyük olasılıkla yaptırmayacağını söylüyor. ‘’kesinlikle yaptırırım’’ diyenlerin oranı sadece yüzde 21. Bu anket ile elde edilen dikkat çekici bir bulgu da katılımcıların dörtte üçünün (%71) aşının güvenilir ve etkili olduğunun tam olarak anlaşılmadan onaylanacağını düşünüyor olması. Anket sonuçları, aynı merkezin Mayıs 2020’de yaptığı anketle kıyaslandığında, aşıya olan güvensizliğin ciddi bir şekilde arttığı görülüyor. Ve bu artış bütün yaş gruplarında, eğitim seviyelerinde ve etnik gruplarda tutarlı bir şekilde gözlemleniyor.

Pew’in araştırması ve ABD’de yapılan diğer bir çalışma, insanların aşıya tereddütlü yaklaşmalarının nedeninin aşının güvenirliğine dair kaygıları ve sürecin hızlı ilerlediği yönündeki endişeleri olduğunu gösteriyor. Bunun yanında politikacıların ve sağlık otoritelerinin verdiği tutarsız mesajlar da önemli bir etken. İngiltere’de yapılan ve 32 bin kişiyi kapsayan büyük bir çalışmada da katılımcıların yüzde 36’sı aşı yaptırmak istemediklerini ya da kararsız olduklarını belirtiyor.

Covid-19’a karşı geliştirilen aşının öncelikle yüksek risk grubunda olan bireylere uygulanması bekleniyor. Bu grupların başında sağlık çalışanları geliyor. Ancak yapılan çalışmalar, sağlık çalışanlarının da geliştirilecek olan aşıya karşı güvensizlik duyduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, Los Angeles’ta, sağlık çalışanları arasında yapılan bir çalışmada katılımcıların yüzde 67’si aşıyı yaptırmayı geciktireceklerini söylüyor. Bu oran, hemşireler arasında daha fazla. Katılımcılara neden böyle bir tutum içine girdikleri sorulduğunda ise, birinci neden olarak aşıyı geliştirme sürecinin hızlı olduğu ifade ediliyor.

Los Angeles’taki sağlık çalışanlarının bu tutumunun benzeri, diğer ülkelerde yapılan çalışmalarda da gözlenmekte. İsrail’de yapılan bir çalışma, hemşire ve diğer sağlık çalışanları arasında aşıya dair tereddütlerin yüksek düzeyde olduğunu ortaya koyuyor.

Aşıya yönelik tereddütte, aşının geliştirilmesi ve onay sürecinin hızlı olmasının yanında, hükümetlerin uygulamalarının da etkili olduğunu söylemek mümkün. İtalya’da yapılan ve farklı zamanlarda aşıya olan güvenin ölçüldüğü araştırmanın, birinci dalganın ilerleyen yükselişlerine doğru gelindiğinde güvenin daha da düştüğünü göstermesi, bu gözlemi destekliyor.

Aşıya yönelik güvensizliğin, hükümetlerin koronavirüsle başarısız mücadelelerinin yanında, sağlık otoriteleri ve bilim adamlarının yaptığı tutarsız açıklamalar tarafından da beslendiği olası. Örneğin, ABD’de sağlık otoriteleri, salgının erken dönemlerinde maske takmanın yararsız olduğunu belirtirken, daha sonra yaptıkları açıklamada sağlık çalışanlarına yeteri kadar maske kalabilmesi için bu yönlü açıklamaların yapıldığını ifade etmişlerdir.

Halbuki, halkın güvenini zedeleyecek bu tip yöntemleri benimsemek yerine, Güney Kore örneğinde görüldüğü gibi, maske dağıtımının kamulaştırılması ve sınırlandırılması gibi yollar seçilebilirdi.

Pandemi öncesinde ilaç şirketlerine yönelik zaten var olan antipatinin, bu şirketlerin pandemi sürecinde aşı hakkındaki gelişmeleri bilimsel makalelerle değil de basın açıklamaları yoluyla paylaşmaları ve bu açıklamaları takiben şirket CEO ve diğer üst düzey yöneticilerinin hisse senedi satışı yoluyla milyonlarca dolarlık gelir elde etmeleriyle pekişmiş olması ve bunun da aşıya olan güvensizliği beslemiş olması mümkün.


Daha yeni Daha eski